
AZERBAYCAN’IN TANINMIŞ TİYATRO YAZARI, ŞAİRİ VE DİLCİSİ
MİRZA FETİH ALİ AXUNZADE
Mehmet Hurşit Dakuklu
Romanlarıyla Türk ve doğu dünyasında ilk defa yazmış olduğu tiyatro ve eserleriyle Mirza Fatih Ali Ahunzade Azerbaycan’ın büyük adamlarından biridir.
Doğum yılı yanlış olarak bazı kaynaklarda 1811 yıllı gösterilmiştir.[1] Oysaki kendisi Tiflis’te çıkan “Keşkük” gazetesinde doğum yılının 1812 olduğunu yazmıştır.[2]
Kuzey Şimal Azerbaycan’ın Şeki kentinde dünyaya gelmiş, babası Mirza Muhammed Taki adında bir köy hocasıdır. Annesi ise din adamlarından Hacı Ali Asğar’ın yeğenidir.[3] İki yaşına varınca himayesinde yaşadıkları Şeki hâkimi Cafer Kuluhan’ın ölümü üzerine babasının kenti olan ve Tebriz yakınında bulunan Hamene’ye gelmişler. Orada dört yıl kaldıktan sonra babasının ölümü dolayısıyla annesi ile birlikte Karadağ’da oturan ve annesinin amcası olan Hacı Ali Asğar’ın yanına giderek himayesinde yaşamışlardır.
Hacı Ali Asğar Fetih Ali’yi bir din adamı yapmak istediği için kendisine 7 yaşından beri Arapça ve Farsça öğretmeye başlamışsa da neticede bu isteği olmamıştır. Fetih Ali 1825 yılına kadar Karadağ’da yaşamış, ondan sonra Hacı Ali Asğar ile birlikte Şeki kentinde yerleşmişler, buradaki yeni usul ile açılan okulda yalnız bir yıl okumuştur.
1834 yılında Hacı Ali Asğar, Fetih Ali ile birlikte Tiflis’e gidip Kafkasya’nın genel valisine bir dilekçe sunarak Fetih Ali’nin doğu dilleri tercümanlığına alınmasını istemiştir. Baron Rozan adlı vali hemen isteklerini kabul etmiş, Fetih Ali bu memurlukta hayatının sonuna kadar devam etmiştir.
Bu memurluğa atandıktan sonra Rusça ve Fransızca dillerini öğrenmeye koyulmuş. Bir yandan Rus edebiyatını kavramaya öte yandan Avrupa edebiyatını yakında tanımaya geceli gündüzlü çalışmıştı.
Ahundzade, Azeri ve bütün Türk ve Doğu edebiyatlarında o zamana kadar bilinmeyen piyes ve roman türlerini ilk defa yazan kimsedir. Azeri edebiyatının temelini atan ve kendisinden sonra gelen edebiyatçılar için çığır açan büyük edip ve yine bu edebiyatın ilk Batılaşma devresini hazırlamış ve gelecek kuşaklar için yollar temizlemiş ve ufuklar yaratmış, haklı olarak edebiyat tetkikçileri bu devre Mirza Fetih Ali Ahundzade devri demişlerdir.[4]
Mirza Fetih Ali açık bir Azeri Türkçesiyle yazmış olduğu piyeslerini çevresinden, Azeri Türk’ünün hayatından almış, toplumun yaralarını, kusurlarını, ortaçağ düşüncesinde olan mollaların, Ahundların gericiliğini, Azeri kadınının boş inançlarla uğraştığını bu eserlerde ele almış ve canlı bir şekilde gülünçleştirmiştir.
Piyesleri Farsçaya ve Rusçaya çevrilmiş, İngilizceye ve Fransızcaya da Farsçadan çevrildiği için yanlış olarak Fars komedyası diye anılmıştır. Ama bazı çevirmelerde Türk komedyası diye görülmektedir.[5]
Büyük şair yalnız piyes yazmakla kalmamış felsefe, iktisat ve siyaset bilgileri ile de uğraşmış aynı zamanda şiir alanında da işledikçe işlemiş ama şiirin eski kalıplarına bağlı kalmıştır.[6]
Ahundzade bundan 106 yıl önce bizim şimdi çektiğimiz imla güçlüklerini, çilesini çekmiş ve eski harflerin Türkçe seslerini ifade etmekten aciz kaldığına dair gazetelerde birkaç yazı yazmış ve ayrıca bu konuda “Fakara-i Acaib) adında bir eser de hazırlamıştır. 1863 yılında İstanbul’a giderek o zamanın sadrazamı olan Fuat Paşa’ya sunmuştur. Fuat Paşa Bey çok önemli bulan bir tasarıyı Cemaati İlmiyeyi Osmaniye’ye havale etmiş, adı geçen cemaat Ahundzade’nin katılmasıyla imla güçlüğü ve harf değişimi hakkında şairin ileri sürdüğü noktaları incelemiş ve hepsinin uygun ve elverişli olduğunu büyük bir memnuniyetle ifade etmiştir ama matbaacılık bakımından mecburi sarf nazar kılınmıştır.
Bir “Mecidiye” nişanı ile İstanbul’dan dönen Mirza Fetih Ali bir müddet sonra yine aynı çalışmalarına devam etmiş tekrar İstanbul’a giderek bu defa Sadrazam Ali Paşa’ya bir tasarı sunmuşsa da bir netice elde edemeyince Azerbaycan’a dönmüştür.
Mirza Fetih Ali ilk defa Azeri edebiyatında milliyet duygusunu uyandırmış ve Fars edebiyatının eskiden beri Azeri edebiyatı üzerinde devamlı etkisine son vermiştir.
Haklı olarak Azerbaycan’ın ünlü edebiyatçısı Köçerli Feridunn Bey Ahundzade’ye “milli ediplerimizin atası” ve Avrupalılar ise “Azerbaycan’ın ……………” demişlerdir.
Mirza Fetih Ali Azerbaycan edebiyatına 12 eser sunmuştur, bu eserlerden şairi tanıttıran ve yükselten 6’sı tiyatro eserleridir, hikâyeti Yusufşah adlı eseri de büyük bir romandır. Hürriyet ve istibdat üzerine bir eseri vardır. Eski alfabenin kusuru ve tüccar sınıfının cahilliği ve sadeliği hakkında Farsça olan bu eseri sonradan Köçerli Feridun Bey tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Ayrıca 18 ve 19. Çağlarda yaşayan Azeri şairlerinin basınca belli olmayan şiirlerini içine alan el yazmaları vardır.
Fetih Ali gazetelerde yayınladığı yazılarda ve yazmış olduğu eserlerde ortaçağ düşüncesinde olan mollalar ve Ahundlar sınıfına şiddetli bir surette karşı durmuştur. O her şeyi Avrupalılaştırmak, uygarlaştırmak istediği için adı geçen sınıf kendisine karşı büyük bir düşman kesilmiştir ve bunun neticesi olarak 1878 yılının 28 Şubat’ında vefat ederken cenazesinin teşyiine kimse gitmemiş, 4 hamal tutularak cenazeyi mezarlığa götürmüşler, dini merasim yapılmadan Tiflis’te Müslüman mezarlığına gömülmüştür.[7] Böylece Fetih Ali Ahundzade yaşadıkları sürece hayatlarına önemsizlik örtüsü çekilen ölümleri hayatları gibi kadersiz, kıymetsiz geçen doğu dünyasının büyük adamlar kervanına katılmıştır. Uzun bir zaman geçtikten sonra değeri bilinmiş 100. doğum yılı dolayısıyla Kafkas Azerbaycan’ında eşi görülmemiş bir tören yapılmıştır.
[1] İslam Ansiklopedisi, Azeri Edebiyatı maddesi, s.145, Cüz 12
[2] Azerbaycan Edebiyatına Bir Nazır, Yusuf Bey Vezirof, s.48
[3] İslam Ansiklopedisi, Azeri Edebiyatı maddesi, s.145, Cüz 12
[4] İslam Ansikolopedisi, Fetih Ali Ahundzade maddesi, s.759, Cüz 35